Bediüzzaman’ın Latin Harflerine Bakışı

Bediüzzaman Hazretleri’nin Kur’ân harflerine bakışını tafsilatıyla verdiğimiz gibi burada da Risale-i Nur’daki beyanlarına dayanarak yeni harflere nasıl baktığını ve yeni harflere Nur Hizmeti’nde ne derecede müsaade ettiğini gösteren ifadeleri üzerinde duracağız. Ta ki birbiriyle bağlı bu iki mes’elede Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin nasıl bir fikre sahip olduğu daha iyi anlaşılsın.

Nur Şâkirdleri’nin O Kolay Yazıyı –Yeni Harfleri– Tercih Etmemeleri Lüzumu

“Aziz, sıddık kardeşlerim! Sizin bu defa neş’eli güzel mektublarınız, Risale-i Nur’un serbestiyeti ve matbaa kapısıyla intişarı hakkında beni çok mesrur eyledi; ve kahraman Tâhirî’nin yine bu ehemmiyetli işte çalışması için buraya gelmesi, beni şiddetle dünyaya bakmağa sevketti. Kalben dedim: Madem kardeşlerim bu derece istiyorlar, çaresini arayacağız. Gecede kalbime geldi ki: İki ehemmiyetli sebebden, inayet-i ilâhiye tam serbestiyet ve eski harflerle tamamını tab etmek tam müsaade etmiyor.

Birinci sebeb: İmam-ı Ali’nin (ra) işaret ettiği gibi, perde altında her müştak, kendi kalemi ile veyahut başka kalemi çalıştırmasıyla büyük bir ibadet ve âhirette şehidlerin kanıyla râcihâne (üstün gelerek) müvazene edilen mürekkep ile mücahede hükmündeki kitabetle (yazarak) envâr-ı imanı neşretmektir. Eğer tab edilse, herkes kolayca elde ettiği için, kemal-i merakla ona çalışamaz, bilfiil neşrine hizmet vazifesini kaybeder.

İkinci sebeb: Risale-i Nur’un mühim bir vazifesi, Âlem-i İslâm’ın ekseriyet-i mutlakasının yazısı ve hattı olan huruf-u Arabiyeyi muhafaza etmek olduğundan, tab’ yoluyla işe girişilse, şimdi ekser halk yalnız yeni hurufu bildikleri için, en çok risaleleri yeni hurufla tab etmek lâzım gelecek. Bu ise Risale-i Nur’un yeni hurufa bir fetvası olup, şâkirdleri de o kolay yazıyı tercih etmeğe sebeb olur.” [1]

Yeni Harfler Risale-i Nur Mesleğine Bütün Bütün Muhaliftir

“Şâkirdlerin gayret ve şevk ve himmetleri şimdiye kadar matbaalara ihtiyaç bırakmamışlar. İnşâallah o kudsî hizmete devam edip, o elmas kalemler ile neşr-i envâr edecekler. Madem bütün bütün mesleğimize muhalif olan yeni hurufu (harfleri), bir-iki risale için kabul ettiğimiz halde matbaacılar çekindiler, o hayr-ı azîmi kaybettiler. Siz o iki risaleyi bizim hesabımıza, kahraman kardeşlerimizden yirmi-otuz zata tevzi’ ederek, yirmi-otuz nüshayı eski hurufla yazdırınız. Yazan kalem sahiblerine daimî hasenat kazandıran o pek büyük hayrı, siz kazanınız. Eğer yeni hurufla, el makinasıyla o iki risaleden yazılmış nüshalar varsa, bize bazı nüshalar gönderiniz.” [2]

“Madem benim re’yimi de almak istiyorlar. Şimdilik, evvelce nazlanan matbaacılara lüzum yok. Hem mesleğimize muhalif yeni hurufa (yeni harflere), Risale-i Nur’un bir nevi müsaadesi hükmüne geçtiği için lâzım değil. Sizler, el makinasıyla yazdığınız mikdar yeter. Zaten Nazif de, el makinasıyla bir derece çalışıyor. Tashihine çok dikkat etmek lâzım. Eski hurufla elmas kalemli kardeşlerim matbaaya ihtiyaç bırakmıyor. Bize yardım etsinler.” [3]

Yeni Harfler Bid’adır

“Risale-i Nur zındıkaya karşı hakaik-i imaniyeyi muhafazaya çalışması gibi, bid’ata (yeni harflere) karşı da huruf ve hatt-ı Kur’ân’ı (Kur’ân harflerini ve yazısını) muhafaza etmek bir vazifesi iken…” [4]

“Bu zat, … ehl-i dünyanın nazarında bir mevki kazanmak emeliyle mühim bir bid’anın (yeni harflerin) muallimliğini deruhde etti (üzerine aldı). Tamamıyla mesleğimize zıd bir hata işledi. Pek müdhiş bir şefkat tokadını yedi...” [5]

O bid’alar ve acemî ve ecnebî hurufunun (ecnebî harflerinin) intişarı zamanı olan o âhirzamanın fena adamları bir kısım “ulemâü’s-sû”dur (kötü alimlerdir) ki; hırs sebebiyle batınlarını (karınlarını) haramla doldurmak için bid’alara yardım eden ve fetva verenlerdir.” [6]

“Hazret-i Ali kerremallahü vecheh, ecnebi hurufuna karşı şiddetli teessüf ve hiddet ettiği ve bid’alara taraftarlık eden bir kısım ulemâü’s-su’a karşı şiddetli nefret ve hiddet ettiği…” [7]

Bid’alara taraftar olmamak, Nur Hizmeti’nin şartlarından biridir. Üstad Bediüzzaman, bid’a taraftarlarını değil talebeliğe, dostluğa dahi kabul etmez. Dost talebe ve kardeş olarak kabul ettiği insanları tarif ederken dostlar için şöyle diyor:

“Dostun hassası ve şartı budur ki: Kat’iyyen, Sözler’e ve envâr-ı Kur’âniye’ye dair olan hizmetimize ciddî tarafdar olsun; ve haksızlığa ve bid’alara ve dalalete kalben tarafdar olmasın, kendine de istifadeye çalışsın.” [8]

Bid’aların duaların kabulüne sed çektiğine dair de şöyle der:

“Ramazan-ı Şerifte bid’aların ref’ine (kalkmasına) Ehl-i Sünnet ve Cemaatin ekseriyetle hâlis duası bir şart ve bir sebeb-i mühim idi. Maalesef câmilere Ramazan-ı Şerifte bid’alar girdiğinden, duaların kabulüne sed çekip ferec gelmedi. [9]

Netice olarak: Nur Talebeleri, Nurlar’dan aldıkları dersle Sünnet-i Seniyye üzere bir İslâmî bakış açısı kazanır ve Latin Alfabesi gibi her türlü bid’alara karşı kalben mesafeli dururlar. Bu nokta-i nazardan Risale-i Nur Talebesi olmaya gayret eden kimselerin Kur’ân yazısı ile okuyup yazmayı öğrenip öğretmeleri ve risalelerin Osmanlıca asıllarından okuyup ders vermeleri temel bir vazifeleridir.

[1] Emirdağ Lâhikası-1, s. 82 Geri
[2] Osmanlıca Kastamonu Lâhikası, s. 269 Geri
[3] Osmanlıca Kastamonu Lâhikası, s. 290 Geri
[4] Osmanlıca Kastamonu Lâhikası, s. 94 Geri
[5] Osmanlıca Lem’alar, s. 47 Geri
[6] Osmanlıca Sikke-i Tadik-i Gaybî, s. 134 Geri
[7] Osmanlıca Sikke-i Tadik-i Gaybî, s. 138 Geri
[8] Osmanlıca Mektubat, s. 169 Geri
[9] Osmanlıca Lem’alar, s. 104 Geri