
Rus Başkumandanı Karşısında İslamiyetin İzzetini Kahramancasına Muhafaza Etmesi
Rus Başkumandanı Karşısında İslamiyetin İzzetini Kahramancasına Muhafaza Etmesi
Bediüzzaman Hazretleri, Tiflis’teki esir kampında tutulduğu sıralarda, Kafkas Cephesi Başkumandanı olan Nikola Nikolayeviç esirleri teftişe gelir. [1] Büyük bir askerî merasimle karşılanan Nikola’nın önünde bütün esirler ayakta selam dururken, Bediüzzaman Hazretleri hiç tavrını bozmadan yerinde oturur. Nikola Nikolayeviç, herhalde beni görmedi diye üç defa önünden geçer. Fakat Hz. Üstad vaziyetini hiç bozmaz.
İnancından aldığı cesaretle, imanın izzetini her yerde muhafaza eden Üstad Hazretleri, o gün orada da o zalim kumandana ölümü pahasına ayağa kalkmamıştır. Sonraki yıllarda Sebilürreşad Dergisi sahibi Eşref Edip’le yaptığı bir mülakatta o günleri kast ederek şöyle der:
“Benim fıtratım, zillet ve hakarete tahammül etmez. İzzet ve şehamet-i İslâmiye (İslâm’ın izzet ve kahramanlığı) beni bu halde bulunmaktan şiddetle men eder. Böyle bir vaziyete düşünce, karşımda kim olursa olsun, isterse en zalim bir cebbar, en hunhar bir düşman kumandanı olsa, tezellül etmem. Zulmünü, hunharlığını onun suratına çarparım. Beni zindana atar yahut idam sehpasına götürür; hiç ehemmiyeti yoktur. Nitekim öyle oldu. Bunların hepsini gördüm. Birkaç dakika daha o hunhar kumandanın kalbi, vicdanı, zulümkârlığa dayanabilseydi, Said bugün asılmış ve mâsumlar zümresine iltihak etmiş (katılmış) olacaktı.” [2]
Aynı hâdiseyi, Ehl-i Sünnet Gazetesi sahibi Avukat Abdurrahim Zapsu, bir yüzbaşı arkadaşından şöyle nakleder:
“Ben Birinci Cihan Harbinde Bitlis mevkiinde yaralı olarak esir olurken, Bediüzzaman da o gün esir düşmüştü. … Günün birinde esirleri teftişe gelen ve kampı gezerken Bediüzzaman’ın önünden geçen Nikola Nikolayeviç’e o hiç ehemmiyet vermiyor ve yerinden kımıldamıyor. Başkumandanın dikkatini çekiyor. Tekrar bir bahâne ile önünden geçiyor. Yine kımıldamıyor. Üçüncü defasında önünde duruyor, tercüman vasıtasıyla aralarında şöyle bir konuşma geçiyor:
Beni tanımadılar mı?
Evet, tanıdım. Nikola Nikolayeviç, Çarın dayısıdır, Kafkas Cephesi Başkumandanıdır.
O halde ne için hakaret ettiler?
Hayır, ben kendilerine hakaret etmiş değilim. Ben mukaddesatımın emrettiğini yaptım.
Mukaddesat ne emrediyormuş?
Ben Müslüman âlimiyim. Kalbimde iman vardır. Kendisinde iman olan bir şahıs, imanı olmayan şahıstan efdaldir. Ben onun için ayağa kalksaydım, mukaddesatıma hürmetsizlik yapmış olurdum. Onun için kalkmadım.
Şu halde, bana imansız demekle benim şahsımı, hem ordumu, hem de milletimi ve çarı tahkir etmiş oluyor. Derhal divan-ı harp kurulunda sorgulansın. Bu emir üzerine divan-ı harp kuruluyor. Karargâhtaki Türk, Alman ve Avusturya zâbitleri (esir subaylar), ayrı ayrı Bediüzzaman’a rica ederek başkumandana özür dilemesi için ısrar ediyorlar. Verdiği cevap bu oluyor:
Ben âhiret diyarına göçmek ve huzur-u Resulullah’a varmak istiyorum. Bana bir pasaport lâzımdır. Ben imanıma muhalif hareket edemem.
Buna karşı kimse sesini çıkarmıyor, neticeyi bekliyor. Sorgulama bitiyor. Rus Çarını ve Rus ordusunu tahkir maddesinden idam kararını veriyorlar. Kararı infaz için gelen bir manga askerin başındaki subaya tam bir sükûnetle, “Müsaade ediniz, on beş dakika vazifemi îfâ edeyim” diye abdest alıp iki rekât namaz kılarken, Nikola Nikolayeviç geliyor, kendisine hitaben:
- Beni affediniz. Sizin beni tahkir için bu hareketi yaptığınızı zannediyordum. Hakkınızda kanunî muamele yaptım. Fakat şimdi anlıyorum ki, siz bu hareketinizi imanınızdan alıyorsunuz ve mukaddesatın emirlerini îfâ ediyorsunuz. Hükmünüz iptal edilmiş; dininize bağlılığınızdan dolayı şâyân-ı takdirsiniz. Sizi rahatsız ettim, tekrar tekrar rica ediyorum, beni affediniz.
Bütün Müslümanlar için şâyân-ı misal olan bu dînî sağlamlık ve yüksek ahlakı, arkadaşlarından bir yüzbaşı, görmesine binaen anlatıyordu. Bunu duydukça, ihtiyarsız olarak gözlerim yaşla doldu.” [3]
Yukarıda bahsi geçen hatıra, “Ehl-i Sünnet” mecmuasının 15 Ekim 1948 tarihli nüshasında neşredilmişti. Bu yazı üzerine, o günlerde Afyon hapsinde bulunan Bediüzzaman Hazretleri, talebelerine yazdığı bir mektubta bu hâdiseyi şöyle teyid etmiştir:
“Evet, o esaret hâdisesi aslı doğrudur. Fakat şâhidim olmadığından tafsilen beyan etmemiştim. Yalnız bir manga beni idam etmek için geldiğini bilmiyordum, sonra anladım. Ve Rus kumandanı tarziye (özür) için Rusça bir şeyler söyledi, ben bilmedim. Demek hazır bulunan ve bu hâdiseyi gazeteye ihbar eden Müslüman yüzbaşı anlamış ki, kumandan tekrar tekrar “affet” demiş.” [4]
Bediüzzaman Hazretleri’yle beraber o sırada esir kampında bulunan Alişan Soylu da Hz. Üstad ile Rus başkumandanı arasında geçen hâdiseyi oğluna şu şekilde anlatmıştır:
“Çok esir vardı kampta. Bir gün bir komutan geldi. Ama biz kim olduğunu bilmiyoruz, “Dikkat!” diye bir komut verildi. Herkes, hepimiz ayağa kalktık. Bir tek kişi hariç, Bediüzzaman! Sonradan kim olduğunu öğrendiğimiz Rus Başkumandan Nikola bunu gördü. Hemen bir tercüman çağırtıp, ‘niçin ayağa kalkmadığını’ sordu. Bediüzzaman, “Tazim Allah’a olur” diye cevap verince; Nikola, kurşuna dizilmesini emretti. O’na ölüm emri verdiği zaman biz çok korktuk. Ölüm mangası da hemen hazırlandı. Sonra namaz için izin istedi Bediüzzaman. Namazını kıldı ve hemen çabuk çabuk geldi. Komutan: “İdam olunacağı zaman ağırdan alınır, sen çabuk geliyorsun?” diye sordu tercümanla. Bediüzzaman umursamaz bir tavırla: “Rabbime kavuşmak için çabuk geliyorum” dedi. Bu ihlas, komutanı çok etkiledi ve insafa getirdi. İdamı kaldırdı ve özür diledi.” [5]