
Risale-i Nur’un Âlem-i İslâm’da İntişarı
Risale-i Nur’un Âlem-i İslâm’da İntişarı
Büyük mücadeleler ve şiddetli baskı ve zulümler altında devam eden Nur Hizmeti, 1950’li yıllara gelindiğinde Anadolu’nun sınırlarını çoktan aşmış durumdaydı. Bediüzzaman Hazretleri o zaman için Arabca’ya tercüme ettirdiği Asâyı Musa gibi eserlerini başta Mekke-Medine ve Mısır olmak üzere Irak, Suriye Pakistan gibi ülkelere göndererek oralarda Risale-i Nur’un takdirlerle bilinip tanınmasını sağlamıştı. Bu noktadaki gayretlerini gösteren Üstad’ın kendine ait bazı ifadeleri şöyledir:
“Aziz, sıddık kardeşlerim!
Medresetüzzehrâ erkânlarına ehemmiyetli bir mes’eleyi havale ediyorum.
Seyyid Sâlih “Arabistan’da Asâyı Musa’nın çok lüzumu ve çok faidesi olduğunu, oralarda seyahatimde anladım. Herhalde Arabça’ya tercümesi lâzım geliyor” dedi. Benim halim ve hastalığım müsaade etmediği için benim bedelime Medresetüzzehrâ erkânı (Isparta Talebeleri), dört yere, güzelce Arabça’ya tercümesi için muhabere etsinler. Bir mektubu Câmiü’l-Ezher’e, Emirdağ’lı Kılınç Ali vasıtasıyla orada birkaç edib zâtlar tercüme etsinler. Bir mektub da, Ankara Diyanet Dairesi’nde Risale-i Nur’u ciddî takdir eden ve alâkadar olan bir-iki âlim Arabça’ya tercüme etsinler. Bir de; Kayseri kazalarından Ürgüp Müftüsü kardeşim Abdülmecid’e yazsınlar ki, yirmi sene bütün kuvvetiyle Nur’a hizmet etmek ona lâzım iken etmediği için, onun bedeline bütün kuvvetiyle Arabça’ya tercüme etsin. Biri de, Isparta havalisinde Nur dairesindeki âlimler dahi Asâyı Musa’yı taksim sûretinde herbiri bir kısmını tercüme etsinler.” [1]
Diğer bir mektubunda ise Hazret-i Üstad aynı mes’eleye dair şu malumatları vermektedir:
“Bir-iki hafta evvel Mısır’ın Câmiü’l-Ezher’inin büyük bir müderrisi olan Ali Rıza buraya hususî bir adamı gönderdiği gibi, iki gün evvel de aslen Buharalı ve Medine-i Münevvere’de mücavir ve Mısır’da büyük âlimlerle ve hususan eski Şeyhülislâmımız ve Dârü’l-Hikmet’te benim arkadaşım Mustafa Sabri Efendi’yle alâkadar ve bu tarafa geleceğine dair onlarla görüşen ve bir derece onların namına mühim bir âlim yanıma geldi. Ben de Câmiü’l-Ezher’e hediye-i vakfiyem olarak 11 tâne hususî mecmualarımı o zât vasıtasıyla Âlem-i İslâm’ın büyük medresesi olan ve o âlimin ihbarıyla şimdi yirmi yedi bin talebesi bulunan Câmiü’l-Ezher’e hediye olarak o zâta verdik. Hem dedik: Başta Mustafa Sabri ve Ali Rıza ve Mehmed Zâhid Kevserî olarak Nur mecmualarına benim bedelime sahib ve hâmi ve vâris olsunlar ve Arabî’ye tercümeye çalışsınlar, dedik. Mektub da yazdık. O zât aldı gitti. Umum kardeşlerime ve hemşirelerime selâm ederim, dualarını isterim. اَلْبَاق۪ى هُوَ الْبَاق۪ى
Said Nursî” [2]
Hazret-i Üstad’ın ve Nur Talebeleri’nin bu nurlu faaliyetlerinin neticesinde, gerek Âlem-i İslâm’da ve gerekse Avrupa ülkelerinde Nurlar’la kalbî bir alaka kuran pek çok insanlar, Bediüzzaman Hazretleri ve Nur Talebeleri’yle irtibata geçmiş durumdaydılar. Büyük Tarihçe-i Hayat kitabının sonunda “Risale-i Nur’un Hariç Memleketlerdeki Fütûhatına Kısa Bir Bakış” başlığı altında bu konuda uzunca tafsilat verilmiştir. Onlardan mühim bir kısmını evvelindeki mukaddimeyle beraber aynen buraya alıyoruz.
“Risale-i Nur, Yirminci Asrın ilim ve fen seviyesine uygun müsbet bir metodla akla ve kalbe hitab ederek ikna ve ispat yoluyla gittiği için, yalnız Türkiye’de değil, hariç memleketlerde de hüsn-ü kabule mazhar olmuştur. Eserler, memleketimizde yeni yazı ile matbaalarda basılmadan evvel, başta Pakistan ve Irak olmak üzere diğer İslâm memleketlerinde Arabca, Urduca, İngilizce ve Hindçe tab edilerek bütün Âlem-i İslâm’a tanıtılmış ve fevkalâde teveccühe mazhar olarak geniş bir okuyucu kitlesi bulmuştur.
Bediüzzaman, kırk - elli seneden beri, yalnız Âlem-i İslâm’da değil, bütün dünyaca tanınmış mümtaz bir şahsiyettir. Kendisi, küçük yaşından beri ilim sahasında ilzam edilmemiş olduğundan; gerek dâhilde ve gerekse hariçte nazarlar üzerine çevrilmiştir. Âlem-i İslâm’ın ilim merkezi olan Camiü’l-Ezher, onun mertebe-i ilmini ve yüksek zekâsını Şeyh Bahîd gibi müdakkik âlimler vasıtasiyle idrak ederken, müsbet ilimlerdeki derin vukufu da bütün dünyaya yayılıyordu. Mısır matbuatında “Fatîn-ül-Asr” (asrın en zekisi) diye tavsif edilerek hakkında makaleler neşrediliyordu. Kendisi, bundan kırk beş - elli sene önce, Şam’da, içinde yüz ehl-i ilim bulunan on bin kişilik muazzam bir cemaata Câmiü’l-Emevî’de irad ettiği mühim bir hutbede, Âlem-i İslâm’ın geri kalış sebeplerini ve nasıl ilerleyebileceğini izah ederek, Âlem-i İslâm’ın ittifakının ne kadar zarurî olduğunu beyan etmişti.
Bu hutbesi bütün Âlem-i İslâm’da hayranlıkla karşılanmış ve ilim meclislerinde ismi çok anılmaya başlanmıştır. Onun mücahede ve mücadelelerini işiten ve eserlerini okuyan binlerce kişi ona karşı büyük bir alâka duymaya başlamışlardır. Câmiü’l-Ezher’in hamiyetli talebeleri bir hadîs-i şerifin medar-ı evham olmuş mânâsını Üstad Bediüzzaman’dan sormuşlar ve Üstad hasta olması dolayısiyle talebeleri, Risale-i Nur’dan o mes’eleye müteallik mevzuları ve Üstad tarafından daha evvel o hadîs dolayısiyle gelebilecek bir suale verilmiş kat’î bir cevabı bir araya getirerek göndermişler ve bu cevab gayet takdirle karşılanmıştır.
Pakistan Maarif Nazır (milli eğitim bakanı) Vekili Ali Ekber Şah (şimdi Sind Üniversitesi’nde rektör), Türkiye’ye geldiği zaman Bediüzzaman’ı ziyaret etmiş ve memleketimizden ayrılırken Üstad ve eserleri hakkında gençliğe bir hitabede bulunmuş ve memleketine muvasalatında da beraberinde götürdüğü Nur Külliyatı’nın, resmen üniversitede okutturulması ve Urduca’ya tercümesi için teşebbüse geçmiştir. Pakistan’da münteşir Arabca ve İngilizce gazete ve mecmualarda Üstad ve eserleri okuyuculara tanıtılmış; Türkiye’deki İslâmî inkişaf, Risale-i Nur faaliyetinin bir semeresi olarak belirtilmiş, Üstad Bediüzzaman Âlem-i İslâm’ın mânevî lideri olarak zikredilmiş ve “Hazret-i Bediüzzaman Said Nursî” diye hakkında birçok makaleler yazılmıştır. Bugün Risale-i Nur, İslâm Âlemi’nce, İslâmiyete yöneltilen hücumları kıran bir sedd-i Kur’ânî olarak bilinmekte ve kabul edilmektedir.
Risale-i Nur; Avrupa, Amerika ve Afrika’da da hüsn-ü teveccühe mazhar olmuş; başta bahtiyar Almanya ve Finlandiya olmak üzere, birçok memleketlerde okunmaya başlanmıştır.
Bu cümleden olmak üzere, Almanya’da, Berlin Teknik Üniversite mescidine Risale-i Nur külliyatı konulmuş ve Şarkiyat Üniversitesi ilâhiyat bölümünde Risale-i Nur hakkında konferans tertip edilmiştir. Almanya’daki İslâmî fütuhatta Risale-i Nur’un büyük rolü olmuştur.
Yunanistan’ın Gümülcine şehrinde Hâfız Ali Efendi tarafından açılan dershanede Risale-i Nur dersleri de okutturulmakta ve yüzlerce Risale-i Nur talebesi yetişmektedir.
Finlandiya’da İslâm Cemaati Reisi tarafından Risale-i Nur neşredilmekte ve bu sayede birçok Finli Müslüman olmaktadır.
Japonya ve Kore’de de Risale-i Nur’un birçok okuyucuları bulunmaktadır. Kore harbi münasebetiyle Türkiye’den Kore’ye giden müteaddid Nur talebeleri tarafından bütün külliyat oraya götürülmüş; bu eserlerin bir kısmı Japon üniversitelerine ve bir kısmı da Kore kütüphanelerine hediye edilmiştir. Bu vesile ile Japonya’daki İslâm cemaati de Risale-i Nur’dan istifade etmeye başlamıştır.
Hindistan ve Endonezya’daki Müslümanlar da Risale-i Nur’dan mahrum kalmamışlardır. Hacca giden bir Nur talebesi tanıştığı bir Hindli âlime Risale-i Nur külliyatını hediye etmiş ve o âlim de eserleri Hindçeye tercüme edeceğini ve bunun kendisi için büyük bir vazife olduğuna inandığını söylemiştir.
Amerika’daki Washington Camiine bazı risaleler hediye edilmiş ve buradaki Müslümanların da bu eserlerden istifadeleri sağlanmıştır.
Irak’tan gönderilen Risale-i Nur eserleri münasebetiyle, Washington İslâm Kültür Merkezi Genel Sekreteri tarafından eserleri gönderen Nur talebesine bir teşekkür mektubu yazılmıştır.
Mezkûr beyanatımız Risale-i Nur’un hariç memleketlerdeki inkişafının malûmatımız çevresindeki birkaç numunesidir.
Yakında tabedilecek “Mucizeli Kur’ân” da Hâfız Osman hattı aynen muhafaza edilmekle beraber; Kur’ân’ın lâfzî mucizeleri gösterilmiştir. Bu Kur’ân’ın, Âlem-i İslâm başta olmak üzere bütün dünyaca ne büyük bir alâka ile karşılanacağı şüphesizdir.
Bütün bunlar, Risale-i Nur’un dünya çapında muazzam bir boşluğu doldurmakta olduğunun delil ve emareleri değil midir? Bütün beşeriyet, Kur’ân’a ve dolayısiyle asrımızda onun mânevî i’cazını ispat ve beyan eden Risale-i Nur’a muhtaçtır.
İşte bu kısımda, Üstad Bediüzzaman ve Risale-i Nur hakkında hariç memleketlerde intişar eden makalelerin bir kısmını, Üstad’a ve talebelerine gelen mektublardan bazılarını aşağıya dercediyoruz.