
Bediüzzaman Hazretleri'nin Asrın Vazifelisi ve Müceddid Oluşunu Gösterin Acib Bir Hadise
Bediüzzaman Hazretleri'nin Asrın Vazifelisi ve Müceddid Oluşunu Gösterin Acib Bir Hadise
Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin Kastamonu’da kaldığı yıllarda, aziz Üstad’ın asrın vazifeli imamı ve müceddidi olduğunu gösteren çok acîb ve lâtif bir hâdise vuku buldu. Önceki asrın müceddidi olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî Hazretleri’nin hediye olarak gönderdiği cübbe ve sarığı, Bediüzzaman Hazretleri’ne hârika bir sûrette ulaştırıldı. Hazret-i Üstad, “Risale-i Nur Şâkirdleri’nden ve âhiret hemşiremizden Asiye namında bir hanım eliyle o mübârek emaneti aldım” diye ifâde ettiği bu hâdiseyi hamd ü senâlar ederek şöyle anlatır:
“Eski zamanda, on dört yaşında iken icâzet almanın alâmeti olan üstad tarafından sarık sardırmak, bir cübbe bana giydirmek vaziyetine mâniler bulundu. Yaşımın küçüklüğüyle, memleketimizde büyük hocalara mahsus kisveyi giymek yakışmadığı; saniyen, o zamanda büyük âlimler, bana karşı üstadlık vaziyeti değil, ya rakib veyahut teslimiyet derecesine girdikleri için, bana cübbe giydirecek ve üstadlık vaziyetini alacak kendilerine güvenenler bulunmadı. Ve evliya-yı azîmeden dört-beş zatın vefat etmeleri cihetinde, elli altı senedir icâzetin zahir alâmeti olan cübbeyi giymek ve bir üstadın elini öpmek, üstadlığını kabul etmek hakkımı bu günlerde, yüz senelik bir mesafede Hazret-i Mevlâna Zülcenaheyn Hâlid Ziyaeddin kendi cübbesini, o cübbeye sarılan bir sarık ile pek garib bir tarzda bana giydirmek için gönderdiğini bazı emarelerle bana kanaat geldi. Ben de o mübârek ve yüz yaşında cübbeyi giyiyorum. Cenab-ı Hakk’a yüzbinler şükrediyorum.” [1]
Kastamonu Hapishanesi müdürünün eşi olan Asiye Hanım, aslen Afyon’lu olup dedesi Küçük Âşık lakabıyla bilinen Mehmed Efendi, önceki asrın müceddidi, büyük Nakşî şeyhi Mevlâna Hâlid-i Bağdadî Hazretleri’nin talebelerinden idi. Küçük yaşta Şam’a giderek hizmetine girmiş, uzun süre kendisinden ders almıştı. Nihayet memleketine döneceği zaman Mevlâna Hâlid Hazretleri sırtındaki cübbesini çıkararak kendisine giydirmiş ve öyle yollamıştı. Kendisindeki bu mübarek emanet, onun vefatından sonra önce evlatlarına ve daha sonra torunu Asiye Hanım’a intikal etmiş, o da yıllarca bu mübarek hatırayı gözü gibi korumuştu. Bediüzzaman Hazretleri’nin Kastamonu’ya gelişinden sonra Asiye Hanım onun bu cübbeye liyakatini fark ederek Hazret-i Üstad’a göndermişti. Hâlbuki o güne kadar Üstad kimsenin hediyesini asla kabul etmezken bu mübarek hediyeyi hiç itiraz etmeden kabullendi. Çünkü yukarıdaki mektubunda ifade ettiği gibi, gördüğü bazı mânevî işaretlerle, Mevlâna Hâlid Bağdadî Hazretleri’nin bu cübbesini kendisine giydirmek için gönderdiğine kanaat sahibi olmuştu. Bu sebeble bu mübarek hediyeyi yüzbinler şükrederek kabul etmiştir.
Anlaşılan o ki, önceki asrın müceddidi Bediüzzaman Hazretleri’nin icâzet alameti olan bir cübbeyi yaşının küçüklüğü sebebi ile giymeyeceğini Allah’ın izni ile yüz sene evvelinden görmüş ve ona olan şefkatini yüz senelik bir mesafeden cübbesini göndermekle göstermiştir. Yaşanan bu pek garib hâdise ise, Hazret-i Üstad’ın şu sözlerini hatırlatıyordu:
“Bizim gibi hakikat ve âhiret kardeşlerin, ihtilaf-ı zaman ve mekân sohbetlerine ve ünsiyetlerine bir mâni’ teşkil etmez. Biri şarkta, biri garbda, biri mazide, biri müstakbelde, biri dünyada, biri âhirette olsa da beraber sayılabilirler ve sohbet edebilirler.” [2]
Sonraki yıllarda Bediüzzaman Hazretleri bu cübbe ile namaz kılardı. Hatta Denizli Hapsi’ne alındıkları sene bu cübbe de beraberindeydi ve diğer koğuşlarda bulunan talebelerine giydirmek için şu mektubla beraber göndermişti:
“Aziz Sıddık Kardeşlerim! Risale-i Nur Şâkirdleriyle çok alâkadar Hazret-i Mevlânâ Hâlid’in cübbesini; kardeşlerimizden sebat ve sadakatını muhafaza etmek şartıyla, hem Mevlânâ Hâlid’in hem Risale-i Nur’un dâimî talebesi olur niyetiyle giymeli. Hem başka koğuşlardaki kardeşlerimize de verebilirsiniz. Fakat ben o cübbe ile namaz kıldığım için, mezhebimizce, şiddetli temizlik şart olduğundan, yaş yere konulmasın veya yaş eller yapışmasın.” [3]