Hazret-i Ali Ercüze Adlı Kasidesinde Latin Harflerinden Vermesi

Hazret-i Ali Ercüze Adlı Kasidesinde Latin Harflerinden Vermesi

Üstad Hazretleri’nin Isparta’da yazdığı risalelerden birisinin de “Birinci Kerâmet-i Aleviye” namındaki 18. Lem’a olduğu yukarıda geçmişti. Adından da anlaşıldığı gibi Hazret-i Ali Efendimiz’in büyük bir kerâmetinden bahseden bu risale, 1934 sonbaharında te’lif edilmiştir.

İmam Ali (ra) bu büyük kerâmetinde, İslâm Dünyası’nın başına gelecek iki büyük fitne devrini asırlar öncesinden haber vermektedir. Kendi halifeliği devrinde Kûfe’deyken yazdığı Ercûze namındaki bir kasidesinde bu iki haberi açık açık anlatır. Birincisi Moğollar’ın İslâm Dünyası’nı istila ederek Abbasi Hilafeti’ne son vermesi, diğeri Osmanlı Hilafeti’nin son bulmasının ardından gerçekleşen Harf İnkılabı. Üstad Bediüzzaman Hazretleri, 18. Lem’a Risalesi’ni hem bu kasidenin verdiği haberleri açıklamak, hem de asrımıza denk gelen ikinci büyük fitneye karşı gerek Nur Talebeleri’ni, gerekse diğer ehl-i imanı uyanık olmaya dâvet etmek için yazar.

Hazret-i Ali (ra) bu kasidesinde, birinci fitne devri olan Moğol istilasından şöyle haber veriyor: “Dokuz karın sonra doğu kavimleri (Moğollar), Arablar üzerine hücum edecek, galebe edip hayvan gibi kesecek. Öyle müthiş fitneler ve karanlıklı musibetler ki; en karanlıklı gecelerden daha karanlık olacak.

Bu haberi Üstad şöyle yorumlar:

İşte Hazret-i Ali Radıyallahü Anh’ın apaçık bir kerâmeti ki kendinden beş yüz sene sonra gelen ve Arab Devlet-i Abbasiyesini mahveden ve hadsiz İslâmî kitablarını Dicle ve Fırat nehrine döken ve Arablar’ı gâyet zâlimâne katleden Hülagû vakasını (Moğol istilasını) haber veriyor. Çünkü, meşhur olan karın kırk sene değil o zamanın ıstılâhınca ortalama ömür olan altmış seneden ibarettir. Çünkü bir devir altmış senede değişir. Bu sûretle İmam-ı Ali’nin (r.a.) hicretten otuz sene sonra Kûfe’de yazdığı bu Ercüze’deki dokuz defa altmış, otuza ilâve edilse beş yüz yetmiş oluyor ki, Cengiz’in ve Hülâgu’nun hücum ve tahribat zamanıdır. [1]

İslam tarihinin ikinci büyük fitne devri ki, Birinci Dünya Savaşı’ndaki mağlubiyetin ardından Osmanlı Hilafet Devleti’nin yıkılıp İslâm birliğinin dağıldığı ve İslâm ülkelerinin sömürgeler haline getirildiği son asırdır. Hazret-i Ali (ra), bu en büyük fitne devrinden o zamanda yaşanan mânevî tahribatların en büyüğü olan Kur’ân Harfleri’nin terk edilerek yerine Latin Harfleri’nin kullanılacağını haber vermekle bahseder. Ercuze’de yer alan ifadeler mealen şöyledir:

Arabın gayrı olan harfler yazdırılacak. Gece dersleriyle, idareci veya fakir demeden herkese mecbur edilecek.” Bu cümlenin Arabca aslında geçen “suttirat testira” kelimeleri ebced hesabı ile 1349 ederek 1930 yılını göstermektedir. Bu tarih ise harf inkılâbının ardından, Latin Harfleri’nin bütün topluma zorla ve gece dersleri ile öğretilmeye başlandığı seneyi göstermektedir. Bediüzzaman Hazretleri, İmam Ali (ra)’ın bu ifadesini şöyle yorumlar:

Hz. Ali’nin Ercûze’de İslâm harflerinin değiştirileceğini haber verdiği satırlar (Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî - Mecmuatü’l-Ahzâb)

Hz. Ali’nin Ercûze’de İslâm harflerinin değiştirileceğini haber verdiği satırlar (Ahmed Ziyaeddin Gümüşhanevî - Mecmuatü’l-Ahzâb)

On dördüncü asr-ı Muhammedî’de 1339, Rûmice 1347’de Arabî hurufunu (Arab harflerini) terk edip, ecnebi ve acemi hurufuna İslâm içinde başlanacak. Hem umum, fakir, zengin, emir ve işçi, çoluk çocuk gece dersleri ile o hurufu cebren öğrenecekler…. ‘Ucmin’ ise o zamanın istılahınca Arabın gayrı Lâtince ve Frengî huruf (harfler) demektir. [2]

İmam Ali (ra) o asrın çok bâriz diğer bir hususiyetinin ise ulemâ-i sû’ olarak tabir edilen kötü âlimler ve onların dine verdiği büyük zararlar olduğunu şöyle haber veriyor:

O bid’alar ve acemî ve ecnebi hurufunun (harflerinin) intişarı zamanı olan o âhirzamanın fena adamları bir kısım ulemâ-i sû’dur (kötü âlimlerdir) ki; hırs sebebiyle batınlarını (karınlarını) haramla doldurmak için (ecnebî hurufu gibi) bid’alara yardım edenler ve fetva verenlerdir. [3]

Hazret-i Ali Efendimiz, harika bir sûrette verdiği bu haberin ardından o asırda yaşayan bir âlime hitab ederek diyor ki:

“Ey o zamana yetişen ve âlimlerden olan insan! Cenâb-ı Hak’tan o fitnenin şerrinden muhafaza için sana ders verdiğim İsm-i Âzam ile dua et.”

Bu cümlede Hazret-i Ali’nin (ra) Üstad Bediüzzaman’a hitab ettiği anlaşılmaktadır. Çünkü ecnebî harflerinin zorla tatbik edilmeye başlandığı o zamanın âlimi, şüphesiz asrın müceddidi olan Hazret-i Üstad olduğu gibi, İmam Ali’nin asırlar öncesinden yaptığı bu hitabı duyup cevab veren de yalnız Üstad Hazretleri olmuştur. Üstelik Bediüzzaman Hazretleri, İmam Ali’nin bu kasidede haber verdiği gibi Allah’ın altı ism-i âzamını kendine vird edinmiş, okuyordu. [4]

Bu kasidede cifir ilmi düsturlarınca Bediüzzaman’ı gösteren pek çok işaretler de vardır. Onlardan “Ey o zamana yetişen kişi” hitabının aslı olan “Ya müdriken li zâlike’z-zaman” ibaresindeki birkaç işaret kısaca şöyledir:

Müdrik kelimesi ki mânâsı (o zamana) “yetişen” demektir. Bu kelimenin ebced değeri olan 265 adedi ile “Molla Said” ve “el-Kürdî” isim ve lakabının değerine denk gelerek onlara işaret etmektedir. Yani o zamana yetişen kişi Molla Said el-Kürdî’dir. Ayrıca bu rakamca tevâfukun kuvvetini artıran bir husus da “Ya müdriken li zâlike’z-zaman” cümlesindeki “zaman”ın Bediüzzaman’ın yarısını göstermesi, hem Kur’ân harfleri ile yazılan “müdrik” kelimesinin tersten okunduğunda “Kürd” olarak okunmasıdır. Demek oluyor ki, Hazret-i Ali (ra) “Ey bu zamana yetişen kişi” derken asrın imamına hitab ettiği gibi, bu satırda, onun “Bediüzzaman Molla Said el-Kürdî” olduğuna dahi ilm-i cifirle işaret etmiştir. İmam Ali (ra)’ın cifir ilminin en büyük üstadı olduğu dikkate alındığında bunun kasdî bir işaret olduğu daha da kuvvet kazanmaktadır.

Hazret-i Ali Efendimiz (ra) bu Ercûze kasidesinde yalnız Bediüzzaman Hazretleri’ne yaptığı bu hitapla kalmamış “ey kardeşlerim” diyerek o zamana yetişen bir cemaate de hitab etmiştir. Üstad Bediüzzaman bu hitabın Risale-i Nur Talebeleri’ne yönelik olduğunu şöyle açıklar:

Bu zamanda o adamlar Risale-i Nur Şâkirdleri ve nâşirleri oldukları şüphesizdir. Çünkü onlardır ki hatt-ı Kur’ân’ı (Kur’ân yazısını) muhafaza ediyorlar ve bid’akâr bir kısım ulemâlara karşı mukavemet ediyorlar. [5]

Yine aynı mânâda şunları söyler:

Hz. Ali’nin (r.a.) umum muhatapları içinde en ziyade muhtaç ve en ziyade Hz. Ali’nin (r.a.) maksadı lehinde hareket eden Risale-i Nur Şâkirdleridir. Elbette o zat istikbale bakıp ve “Ey kardeşlerim” tabiriyle konuştuğu cemaat içinde en ziyade müteharrik ve kuvve-i mâneviyenin takviyesine muhtaç olanlara hususiyetle bakar. [6]

Ecnebi hurufatını (harflerini) ehl-i İslâmın en mühim hükümeti resmi bir sûrette kabul ve neşir ve cebrettiği halde Risale-i Nur Şâkirdleri bütün kuvvetleriyle hatt-ı Kur’âniyi harika bir sûrette neşir ve tamim ile muhafazasına çalıştıkları bir zamanda Hazret-i Ali Radıyallahü Anh tarihiyle ondan haber vermekle gaybî kerâmâtı beyan ettiği yerde ulemâ içinde birisine iltifat gösteriyor. Elbette bu iltifatın gerçi çok efradı olabilir. Fakat bu karine-i hal gösteriyor ki, Risale-i Nur Şâkirdleri bir hususiyet kesbetmiş ki Hazret-i Ali Radıyallahü Anh iltifatıyla Risale-i Nur’u alkışlıyor.” [7]

Bu risalede Üstad Bediüzzaman, Hazret-i Ali (ra)’ın Sünnet-i Seniyye’yi tahrib eden bid’alara destek olan kötü âlimlere karşı olan hissiyatını ise şöyle ifade ediyor:

Hazret-i Ali kerremallahü vecheh, ecnebi hurufuna karşı şiddetli teessüf ve hiddet ettiği ve bid’alara taraftarlık eden bir kısım ulemâ-i sû’a karşı şiddetli nefret ve hiddet ettiği yerde irşadkârâne bazılarla konuşuyor…” [8]

Kur’ân harflerine ve İslâmın şeâirine sed çeken İslâm dışı her türlü bid’alara karşı bir Müslüman’ın nasıl bir bakış açısına sahip olması gerektiğini bu ifadeler gayet açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

[1] Osmanlıca Sikke-i Tadik-i Gaybî, s. 133 Geri
[2] Osmanlıca Sikke-i Tadik-i Gaybî, s. 134; Mecmuatü’l-Ahzâb, s. 595 Geri
[3] Osmanlıca Sikke-i Tadik-i Gaybî, s. 134 Geri
[4] Osmanlıca Sikke-i Tadik-i Gaybî, s. 137 Geri
[5] Osmanlıca Sikke-i Tadik-i Gaybî, s. 137 Geri
[6] Osmanlıca Sikke-i Tadik-i Gaybî, s. 138 Geri
[7] Osmanlıca Sikke-i Tadik-i Gaybî, s. 138 Geri
[8] Osmanlıca Sikke-i Tadik-i Gaybî, s. 138 Geri