Bediüzzaman'ın Laiklik Hakkında Beyanlari

“Eğer faraza, lâik cumhuriyetin mahiyetini bilmeyen bir dinsiz dese: “Senin risalelerin, kuvvetli bir dînî cereyan veriyor, lâdinî (laik) cumhuriyetin prensiplerine muaraza ediyor.”

Elcevap: Hükümetin lâik cumhuriyeti dini dünyadan ayırmak demek olduğunu biliyoruz. Yoksa hiçbir hatıra gelmeyen, dini reddetmek ve bütün bütün dinsiz olmak demek olduğunu, gayet ahmak bir dinsiz kabul eder. Evet, dünyada hiçbir millet dinsiz olarak yaşamadığı gibi; Türk milleti misillü bütün asırlarda mümtaz olarak, bütün aktar-ı cihanda, nerede Türk varsa Müslüman’dır. Sâir anâsır-ı İslâmiyenin küçük de olsa yine bir kısmı, İslâmiyet haricindedir. Böyle pek ciddi ve hakiki dindar ve bin sene kadar hak dininin kahraman ordusu olarak zemin yüzünde, mefahir-i milliyesini milyonlar menâbi-i diniye ile çakan ve kılınçlarının uçlarıyla yazan bu mübarek milleti, “Dini reddeder veya dinsiz olur” diye itham eden yalancı dinsizler ve milliyetsizler, öyle bir cinayet işliyorlar ki, cehennemin esfel-i safilîn tabakasında ceza görmeye müstahak olurlar. Hâlbuki Risale-i Nur, hayat-ı ictimaiyenin kanunlarını da ihata eden dinin geniş dairesinden bahsetmez. Belki asıl mevzuu ve hedefi; dinin en has ve en yüksek kısmı olan imanın erkân-ı azîmesinden bahseder.

Hem ekseriyetle muhatabım, evvel kendi nefsim, sonra Avrupa feylesoflarıdır. Böyle mesail-i kudsiyeden, doğru olmak şartıyla, zarar tevehhüm eden, yalnız şeytanlar olabilir tasavvurundayım.” [1]

[1] Osmanlıca Tevâfuklu 27. Lem’a- Eskişehir Müdafaanamesi, s. 33 Geri