
Bediuzzaman'ın Irkci Muamelelere Cevabi
Mahkemeden önce ve mahkeme safahatı devam ederken yapılan sorgulamalar esnasında, hâkimlerin kararını menfî sûrette etkilemek ve sadık talebelerini kendisinden soğutmak kasdı ile Bediüzzaman Hazretleri’ni sürekli olarak, Said Nursî yerine “Said-i Kürdî” diye anıyorlar ve “bu Kürd’dür” gibi tabirlerle ırkçı bir yaklaşım sergiliyorlardı. Bundaki art niyetin farkında olan Üstad Hazretleri, mahkemenin bu propagandanın tesiri ile adaletten şaşmaması için insanlara ırkları ile değil dine olan hizmetlerine göre değer verdiğini ve Hususan Türk milletine nasıl değer verdiğini şu cümlelerle ortaya koyar:
“Efendiler! Ben, her şeyden evvel Müslüman’ım ve Kürdistan’da dünyaya geldim. Fakat, Türklere hizmet ettim ve yüzde doksan dokuz menfaatli hizmetim Türklere olmuş ve en çok hayatım Türkler içinde geçmiş ve en sadık ve en halis kardeşlerim Türklerden çıkmış ve İslâmiyet ordularının en kahramanı Türkler olduğundan, meslek ve hizmet-i Kur’âniyem cihetiyle, her milletten ziyade Türkleri sevmek ve taraftar olmak kudsî hizmetimin muktezası olduğundan; bana Kürt diyen ve kendini milliyetperver gösteren adamların bini kadar Türk milletine hizmet ettiğimi, hakiki ve civanmerd bin Türk gençlerini işhad edebilirim (şâhid gösterebilirim).
Hem, heyet-i hâkimenin ellerinde bulunan otuz–kırk kitablarımı; hususan İktisad, İhtiyarlar, Hastalar risalelerini işhad ediyorum ki: Türk milletinin beşten dört kısmını teşkil eden musibetzede, fakirler ve hastalar ve ihtiyarlar ve dindar muttakiler taifelerine bin Türkçü kadar hizmet eden o kitablar, Kürtlerin ellerinde değil, belki Türk gençlerinin ellerindedirler.” [1]